22 Nisan; Fas'dan ayrılma vakti... Hedefimiz Guidiana nehri. Evet, geçen sene gezdik oraları. Ama Temmuz'un cehennem sıcağında! Aklımız kalmıştı. Bu sefer Nisan-Mayıs aylarında keyfini sürmek istiyoruz.
Fas'dan çıkış prosedürleri giriş ile aynı. Tek sorun, bir gün önceden tamamlamanıza izin vermiyorlar. Sabah kalkıp gümrük iskelesine bağlanıyorsunuz. Mesai saati ile işlemlere başlıyorsunuz. Elemanların gidip gelmesi, teknenin üstünkörü kontrolü filan derken... çıkışımız 11'i buluyor.
Hedefimiz tam kuzeyde, ama biz doğuya yöneliyoruz! Evet, yine orkalar. Aslında kış boyunca çok daha kuzey bölgelerde takıldılar. Bu taraflar temizdi. Ama bir kaç haftadır geleneksel göçlerindeler. Tarifa ile aramızdaki bölgede 2-3 tane hafif hasarlı vukuat oldu bile. Geçmiş yılları referans alırsak, bu haftalar çok daha hareketli olacak. İstatistiklere girmenin alemi yok. O yüzden kestirmeden gitmek yerine, Cebelitarık boğazının doğusuna kar gidip, oradan karşıya geçip bu sefer kuzey kıyısından okyanusa doğru çıkacağız. İlk gün için hedefimiz Cebelitarık körfezi.
Doğuya seyir ve karşı kıyıya geçiş vukuatsız oluyor. Boğazın ortasında yakınımıza gelen yunuslar biraz heyecan yaratıyor. Bir yandan akıntı saatlerini değerlendiriyoruz. Batıya devam etmek için uygun saatler. Cebelitarık'a girersek sabah çok erken kalkmamız gerekecek. Rüzgar şiddeti ve yönü de Tarifa'da demirde kalmaya müsait, yoksa oradaki limana bizleri almıyorlar. Ertesi günün rahatlatmak adına devam ediyoruz. Aynı gün için de Cebelitarık'ı iki yönde geçmiş olacağız.
Kuzey kıyıya yakın seyrediyoruz. Hem akıntı avantajı, hem de nispeten sakin sular. Sadece Tarifa burnunu dönerken rüzgar ve akıntılar birbirini karıştırıyor, bir süre çamaşır makinesine bağlıyoruz. Burayı biraz daha geniş dönmek makul olurmuş.
Tarifa'nın okyanus tarafına bakan tarafında tam karşıdan gelen rüzgar ve dalgaya rağmen demir atıyoruz! Görenler herhalde deli demişlerdir. Ama tahminler rüzgarın 1-2 saat içinde döneceğini öngörüyor. Yoksa zaten burnun doğu tarafına atardık. Rüzgar ile dalga ayn yönden olunca çok da rahatsız etmiyor. Tahminler tutuyor ve hava kararmadan önce iyice rahatlıyoruz.
Tarifa denizden çok güzel gözüken bir kasaba. Eski kaleler, surlar, kuleler... Bu manzaraya bir de onlarca kite surf ekleniyor. Belli ki popüler bir yer. Bu mevsimde bile denizin üzeri oldukça kalabalık. (Ama sonradan araba ile geçerken, kasabanın hiç de sevimli olmadığını gördük. Limanına giremediğimize üzülmek anlamsızmış.)
23 Nisan sabahı çok acele etmeden kalkıyoruz. Nasılsa bugün için planladığımız yolun bir kısmını dün yaptık. Hem de rüzgar öğlene doğru daha bi oturacak.
Kahvaltımızı çevremizde vızır vızır dönen kite'çıları seyrederek yapıyoruz. Havalar çok da sıcak olmamasına rağmen sabah erken kalkıp denize dökülmüşler.
Hemen yanımızda, yolumuzun üzerinde tuna ağlarının ilki var. Cadiz'e kadar bunlardan dört tane var. Karaya oldukça yakın başlayıp, 35-40 metrelere kadar ulaşan garip bir ağ yapısı. Normal koşullarda hepsinin dışından geçiliyor, ama orkalar yüzünden 20 metre derinlikte seyir yapmayı tercih ediyoruz. Kara tarafları ise hem çok sığ olabiliyor, hem de bazen doğrudan karaya da bir ip bağlayabiliyorlar. Tarifa'dakini dıştan geçmek yolu çok uzatmıyor. Ama yine de gözümüz kıyı tarafında. Ama biz hazırlanıp demir alana kadar kite'çılar o bölgede yoğunlaşmış. Bir de onlarla uğraşmamak için dışından geçmeye karar veriyoruz.
İlk tuna şamandırasını geçip kuzeye döner dönmez ana yelkenimizi açıyoruz. Gün boyu pupa seyri bekliyoruz. Aslında tek kavança ile gidilebilecek bir rota, ama kıyıdan uzaklaşmamak için 5-6 tane kavança atıyoruz. Keyifli bir seyir oluyor. Zahara tuna ağları haricinde 20 metrenin altında kalmayı beceriyoruz.
Barbate önüne geldiğimizde alarga alanının yeterince rahat olduğuna karar veriyoruz. Geçen sene marinada kalmıştık. Kasaba hem uzak hem çok sevimli değil. Henüz erken sezon olduğu için alargaki tek tekneyiz, keyifli bir gece oluyor.
24 Nisan sabahı çok da oyalanmadan yola düşüyoruz. Barbate'nin hemen önündeki tuna ağlarının içinden geçmek mümkün, liman mendireğinin yüz metre kadar açığından başlıyor. Biraz ilerde de Trafalgar burnunu karaya olabildiğine yakın dönüyoruz. Orkaların en aktif olduğu alan, buraların açıkları. Bilinen en iyi korunma yöntemi de sığ sularda seyir.
Sonra Cadiz'e kadar keyifli bir yelken seyri oluyor. Conil ağlarının da dışından geçiyoruz, ama yoğun bir balıkçı gemisi trafiği var. İçimiz rahat.
Rüzgar yönü vardığımızda Cadiz önünde demire uygun, ama yine dönecek. Rota'ya devam edip orada demir atmayı tercih ediyoruz. Rahat etmezsek marinaya girme opsiyonumuz da var, ama sıkıntı olmuyor. Böyle peş peşe seyir yapacağımız günlerde, akşamları marinaya girmeyi tercih etmiyoruz. Koltuk halatları, usturmaçalar... Resepsiyon iskelesine bağlan, ofiste kağıt kuyut işleri, çözül, yerine bağlan. Madem var, elektrik su bağla, Sabah çöz, çık, toparlan... Onun yerine demir at, demir topla!
25 Nisan sabah nispeten erken demir alıyoruz. Hem yolumuz uzun, hem hava kafadan. Gün boyu çok dayak yemiyoruz ama rüzgar, akıntı ve karinanın kirliliği yüzünden hızımız oldukça düşüyor. Öncekiler kadar keyifli bir gün olmuyor. Akşam Mazagon'a ulaşıyoruz. Huelva nehrinin girişindeki marinanın karşısına demir atıyoruz. Oldukça korunaklı. Dışarıda deniz karışık, ama bizim rahatımız yerinde.
Tek sorun, tam nehre girerken motorda ciddi bir devir kaybı oluyor. Manuel mazot pompasını kullanınca rahatlıyor, girip demirimizi atıyoruz. Ama mide bulandırıcı. Yakıt hattı problemi gibi duruyor, ama Fas'da filtreleri filan değiştirmiştim. Tanktan yakıt çeken dirseği ve sifonu söküp temizliyorum. Kir gözükmüyor. Yıllar önce bir kere burası fena tıkanmıştı. 1-2 deneme. Her şey normal gibi.
26 Nisan. Sabah çok da oyalanmadan demir alıyoruz. Hem bu nehirden çıkışı, hem de varacağımız nehir girişindeki akıntı saatlerini değerlendiriyoruz. Seyir vukuatsız, motor zorlanmıyor. Rio Guadiana nehrine de avantajlı bir akıntı ile giriyoruz.
Amacımız önce nehir girişindeki kasabalardan birinde kalıp Avrupa'ya resmi girişimizi yapmak. Evet, dört gündür karaya ayak basmadık. Her ikisi de "Port of Entry" olarak gözüküyor.
Tercihimiz Portekiz tarafındaki Villa Real de Santo Antonio kasabasındaki marina. Yolda yazıştık, bugün yerimiz yok diye cevap geldi. Hem şansımızı zorlamak, hem de önümüzdeki günlerde durumu öğrenmek için önündeki benzinci iskelesine yanaşıyoruz. Bayağı da zorlanıyoruz. Çaktırmadan ciddi akıntı var. Vinçleri filan kullanarak kendimizi çekebiliyoruz. Ve tabii ki marina ofis öğle arasında, iki saat daha olmayacaklar! Ve o anda, tüm yanaşma zorluğu sırasında ortalıkta olmayan benzinci çıkıp geliyor, burada bekleyemezsiniz diyor. Nuh diyor peygamber demiyor. Zaten zor yanaşmışız. Bir de o canımızı sıkınca, İspanyol tarafındaki Ayamonte'ye gitmeye karar veriyoruz.
Güney bölgedeki İspanyol marinaların çoğu ortak bir sistem kullanıyor. Internetten çok rahat rezervasyon yapabiliyorsunuz. Geçen sene de kullanmıştık. E-posta yok (çoğu marina epey geç cevap verir) telefon yok, mırın kırın yok, gelin bakarız yok... İki kıyı arasında sisteme girip o gün için rezervasyon yapıyorum. Hatta marina görevlisi telsizde "Bugüne rezervasyon yok ki!" diyor. Şimdi yaptım deyince bilgisayarını açıp görüyor. Telsizden yanaşacağımız yeri söylüyor, direkt gidip bağlanıyoruz. Resepsiyon iskelesini atlamak bile bir rahatlık, ama çoğu önce oraya bağlattırıyor.
Esas sürpriz ise marina kaydı sonrasında... Pasaport işlemlerini sorunca, burada yapılmadığını öğreniyoruz! Nasıl yani? Anlıyoruz ki, burası ne ticari liman, ne de cruise mruise geliyor. 500 metre ötesi Portekiz, ama ikisi de Schengen bölgesi. Okyanus aşırı gelenler ya Lagos'a ya da Cadiz'e ulaşıyorlar. Afrika'dan gelenler de Cebelitarık'a. Kalıyoruz ortada. Sonraki günlerde bir de feribot ile Portekiz tarafına geçiyoruz. Orada şansımızı deniyoruz, ama sonuç aynı.
Limanda bir-iki gece kalıp nehre devam etmeye niyetliydik. Geçen sene kasabayı gezmiştik. Ama yine yaz sıcağı farkı! Bu sefer çok daha keyifli geliyor. Kalışımızı biraz uzatıyoruz.
Geolocation
36.950589020245, -6.8270489234499
 
Add new comment