Marinaya tam zamanında atmışız kendimiz. Ertesi gün beklenen o hava iyice geliyor. Marinada bağlandığımız yerin hemen yanında kocaman, mürettabatlı, kiralık bir gezi katamaranı var. Genelde sabahları çıkıyorlar, akşam da yanaşıp, tekne temizliği vb işleri hallediyorlar. Bize hiçbir zararları yok. Hava arttığı için bugün onlarda da çıkmıyorlar. Bugün hareket olmaz marinada, bu havada gelen giden olmaz derken birazdan 50 feet bir katamaran giriyor marinaya. Rüzgar o kadar kuvvetli ki manevra yaparken zorlanıyor ve bizim yanımızdaki büyük katamarana hafiften bir çarpıyor. Garççç sesiyle irkiliyoruz. Sonra rüzgar katamarını bizim karşımızdaki marina duvarına karşı savuruyor. Usturmaçalarını o taraf aktarıp bir şekilde yüksek duvarın üzerindeki babalara bağlanıyorlar. Sabah sabah büyük heyecan. Neyse hasar büyük değil. Çinli aile katamaranı Fransa'dan almış, buraya kadar seyir yapmışlar. Ama adamın dediğine göre motorlardan birisinde sıkıntı olmuş yanaşırken, rüzgar da kuvvetli olunca...Bu, tek vukuat olmuyor, ertesi gün de İngiliz bir tekne epey bir manevra yapmak zorunda kalıyor bağlanmak için. Cem'in deyimiyle tam seyirlik marina!
Biz de aslında hiç aklımızda yokken hava nedeniyle bu güzel şehri rahat rahat gezme fırsatını yakalıyoruz. Marina rüzgarlı ama şehirde hayat kurtarıyor o esinti, adeta bahar havası. Biz Yaprak'la kahvaltı sonrası atıyoruz kendimiz şehre genelde, kız kıza gezmek ayrı bir zevk. Eğlenceli her dükkana gir çık, incik cıncık her şeye bak, kilisede düğün izle, sokak sokak yürü, erkeklerle zor bir aktivite:) Cem de genellikle bira zamanı katılıyor bize. Yine dini bir kutlamalara denk geliyoruz. Her taraf büyüklü küçüklü geçit alaylarıyla dolu, baya ciddiye alıyorlar bu kutlamaları.
Pazartesi-Salı için araba kiralamıştık gelmeden önce. Amacımız hem etrafı gezmek, hem de Pazartesi akşamı Yaprak'ın uçuşu Malaga'dan, bu vesile ile onu hava alanına bırakmak. Pazartesi ilk hedefimiz Ronda. Ronda kuzeyde dağlık bölgede derin bir kanyonun etrafına kurulmuş tarihi bir kasaba. Kanyonun iki yakasını birleştiren köprüleri ile meşhur. Hakikaten ihtişamlı bir görüntüsü var kasabanın ve kanyonun. Şehrin yeni kısmı bile 1800'lerde kurulmuş. İspanya'nın en eski boğa arenası da bu şehirde. Kasaba Orson Welles, Hemingway gibi karakterlere ev sahipliği yapmış dönem dönem. Biz de bayılıyoruz bu kasabaya. Yalnız şu anda oldukça kalabalık, çok sayıda turist kafilesi dolanıyor etrafta. Bu kasabayı daha az turistik dönemde, daha doğal haliyle görmek lazım diye düşünüyoruz. Ayrılmadan önce Hemingway'in kaldığı otelin kafesinde bir şeyler atıştırıp Malaga'ya doğru yola düşüyoruz. Yollar da çok güzel. Şehre yaklaşana kadar ay çiçek tarlaları, zeytin bahçeleri ve buğday tarlalarının arasından ilerliyorsunuz. Malaga hava alanına Yaprak'ı bıraktıktan sonra biz dönüşe geçiyoruz. Dönüşte yolu biraz uzatarak Tarifa'ya da uğruyoruz. Önünde demirde iken hoş görünmüştü kasaba gözümüze. Ama sahil arkası tam bir hayal kırıklığı. Araban inmeye gerek bile duymadan dönüşe devam ediyoruz.
Salı günü de yakındaki milli parkın içinde biraz turluyoruz. Sonra hazır altımızda araba varken yüklü market alışverişi yapılıyor. Yarın hedef Rota, havanın izin verdiği kadar alargadayız.
Geolocation
36.739719595158, -5.1636806135776
 
Add new comment