Bundan neredeyse 4 sene önce ilk defa Atlantik'e çıkmaya hazırlanırken son duraklarımızdan biriydi Alicante. Galiba o zaman bir gece kalmıştık, şehri şöylesine bir gezmiştik. Muhtemelen artık etrafı görmekten çok Cebelitarık'ı geçip Kanaryalar'a doğru yola düşmeye motiveydik. Şimdi daha çok vakit ayıma ve hakkını verme zamanı bu şirin şehrin. Tabii bir fark da bizim burayı daha önce covid zamanı görmüş olmamızdan kaynaklanıyor. Aklımızda kalan, güzel ve sakince bir sahil şehri. Şu anda ise her milletten insan kaynıyor etraf.
İlk akşam şımarıklık akşamımız. Teknede sağlıklı beslenmeye çalışıyoruz ama ayda bir falan bir şımarma hakkı tanıyoruz kendimize. Bugün hamburger ve patates gömme günümüz:) Ohh karınları bir güzel doyurduktan sonra elektrik süpürgesi peşine düşüyoruz! Tekne genel olarak evden farklı olarak kapı pencere açık kullanılan bir mekan, bir de alarga alanları ve marinalar buralarda genelde kumsala yakın yerler. Dolayısıyla inanılmaz bir toz olabiliyor teknenin içinde. Hal böyle olunca da bazen elimde bir toz bezi, emektar şarjlı el süpürgemiz silah gibi kuşanıp başlıyorum tozlarla mücadeleye. Cem benim bu alete olan düşkünlüğümün geçmeyeceğini anlayıp çaresiz kabullenince bari şöyle daha güçlü bir şey alalım diyor. Şehre gelince hazır yemek yediğimiz yere yakın bir de dükkan bulunca düşüyoruz yola. Aslında ilk niyet bir bakalım neler var, hangi modeli seçeceğiz anlayalım derken alıveriyoruz süpürgeyi:) Sonraki hedef ise marina görevlisinin tavsiye ettiği maç yayını yapan popüler bir spor barı. İspanya- Fransa yarı final maçı var bu gece. Biz gittiğimizde maç başlamış, sokağın iki tarafında da kapalı mekanı olan bar ve sokak dolmuş bile. Kendimize ve süpürgemize ekranı gören ayaküstü bir yer buluyoruz:) Biraz uğraşıdan sonra iki bira kapıyor Cem. Ortam keyifli, İspanyollar kadar bizim gibi hem maçı hem de İspanyolları izlemeye gelmiş onlarca turist de var ortamda. Gece keyifli bitiyor, İspanyollar kazanıyor.
Hazır bu sefer vakit daha bolken geçen sefer yapamadığımız şeylere vakit ayırabiliyoruz. Şehrin hemen dibinde bir tepenin üzerine kurulmuş şehrin en önemli simgelerinden görkemli Santa Barbara kalesine tırmanıyoruz. Yani tırmanıyoruz derken aslında asansörle çıkılıyor kaleye! Önce tepenin altına kazılmış bir tünele giriyorsunuz, biraz ilerleyince sizi kayanın tepesine taşıyacak olan asansöre ulaşıyorsunuz. Enteresan bir tırmanış hakikaten:) Kale görkemli ama tepeden şehrin manzarası çok daha görkemli. Buraya çıkmaya değiyor hakikaten. Geldiğiniz gibi asansörle inme imkanı var ama biz kalenin arkasından kıvrıla kıvrıla şehre kadar inen yoldan dönmeyi tercih ediyoruz.
Keyifli geçiyor Alicante molamız. Son gün yüklü bir alışveriş yapalım niyeti ile şehrin biraz dışındaki büyük markete gidiyoruz. Yanı başında da büyük bir nalbur dükkanı var. Cem'in favorisi nalburlar:) Oyuncakçı dükkanına girmiş çocuklar gibi şen. Çok büyük bir dükkan, ben de buluyorum kendime göre bir şeyler. Elimiz kolumuz dolu dönüyoruz tekneye. Nalburdan gelen her parça yeni bir iş demek. Daha yeni süpürgenin şarj ünitesinin montaj işi falan da var...Alargaya çıkalım da biraz çalışalım biz en iyisi:))
(Cem) Bu arada; masayı toplarken elime gelen kağıt eğlenceli. Fuengirilo'da aldığımız notlar. Alicante'ye kadar olan bölümde kalınabilecek yerleri ve aralarındaki mesafeleri yazmışım. Toplam beş etapta gelmeyi öngörmüşüm. 3-5 durak daha yazmışım, ama ara duraktan çok diğerlerine alternatif olarak. Gerçekleşen mi? 10 durak! Çoğu da orijinal listede yok. Bir kere daha anladık ki bu işte uzun vadeli plan yapmak pek anlamlı değil. Kendinizi bağlayıcı planlar yaparsanız, iyi ihtimal güzel yerleri pas geçiyorsunuz, kötü ihtimal sevimsiz havalarda seyir yapıyorsunuz.
Geolocation
38.341895788657, -0.48130332208077
 
Add new comment