Kahvaltıdan sonra bari biraz yol yapalım, kahvemizi Tavalora adasında içeriz diye düşünüyoruz. Dışarda sıkı dalga var. Önce bulunduğumuz burna yapışıp gidiyoruz. Onun korumasından çıkınca karşıdaki Molara adasına geçiyouz. Sonra da Tavalora'nın siperinde rahatça ulaşıyoruz. Bu arada, öyle tehlikeli, çok rahatsız edici bir dalga yok. Biz keyfimize biraz düşkünüz.
Tavalora etkileyici bir ada. Denizden dümdüz tırmanan devasa bir kaya parçası. Ana parçada demirleyecek yer yok ama batıya doğru alçak bir buruncuk uzanıyor ve bunun güneyi geniş bir alan kumluk. Gerçekten güzel bir yer. Zaten hem konaklamış olan yatlar, hem de yakındaki kasabalardan gelen günübirlik botlar, oldukça kalabalık. Bu arada rüzgar da epey artınca kahve keyfi için demir atmaya üşeniyoruz ve 7 mil mesafedeki nihai hedefimize yöneliyoruz. Adanın korumasından çıkınca yükselmiş ama genişlemiş dalgalar çok da rahatsız etmiyor. Körfezin kuzey tarafına yaklaştıkça da iyice rahatlıyor.
Bu körfezin en batısında yani dibinde Olbia limanı var. Büyükçe bir şehir. Deniz trafiği de artmış durumda. Şehre girmeye niyetimiz yok. Biz kuzey batıdaki Aranci kasabasına yöneliyoruz. Feribot iskelesini geçince geniş bir alarga alanı var. Şimdiden epey tekne demir atmış. Gün boyunca da nüfus oldukça artıyor.
Akşama doğru botu indirip karaya çıkıyoruz. Özel işletilen üç dört tane iskele var. Onların arasında da yerel balıkçıların bağlandığı minnak bir liman. O limanın girişinde uygun bir yer bulup botu bağlayıp karaya çıkıyoruz. Sonra tekrar tekneye git gel yapıyoruz. Zira maskelerimizi unuttuk. Burada sokakta kimse takmıyor, hatta restoranlarda bile sadece çalışanlara zorunlu. Ama bizim alışveriş yapma niyetimiz de var.
On gündür karaya çıkmamıştık. Cefalu'dan beri. Biraz tembellik, biraz da bu bölgedeki kasaba ve şehirlerin çok ilgi çekici olmaması geliyor. Belki Arbatax'ı gezerdik, ama orada da dalgalar botla karaya çıkmayı zorlaştırıyordu. Rengin'in de yazdığı gibi, sanıyoruz İstanbul'daki karantina dönemi, alışkanlıklarımızı değiştirdi.
Kasaba gerçekten mimari vs olarak hiç ilginç değil. Uzunnn bir kumsalı var. Bütün gün hareketli. Bu kumsaldan alargadaki teknelerin görüntüsü harika ama, rüzgardan aynı yöne dönmüşler, sanki ileri komutunu bekleyen bir donanma. Kasabaya çirkin diyemeyiz ama hiç bir ekstrası da yok. Denk geldiğimiz bir marin dükkan bizi şaşırtıyor. Öyle çok büyük bir marina yok. Dükkan da daha çok balıkçılık malzemesi satıyor. Ama aradığımız kelepçe ve oringleri buluyoruz. Acil ihtiyaçlar değildi ama seviniyoruz yine de.
Saat itibariyle lokantaların çoğu kapalı. Buranın yaşam tarzı bizim yeni düzene hiç uymuyor. Uzun süredir geç kahvaltı ve erken akşam yemeği şeklinde iki öğüne alıştık. Bunlarsa akşam 7'den önce kapıları açmıyorlar. Tercih sıralamamızda üçüncü sıradaki pizzacı açık çıkıyor. Birer piza ısmarlıyoruz. Hata! Hem bunların porsiyonları büyük, hem de bizim mideler iyice küçülmüş. Bitiriyoruz, ama zorlanarak. Önümüzdeki saatler bunun ağırlığını hissedeceğiz.
Ufak bir market alışverişi ve yakınındaki manavdan taze sebzeler alıyoruz. Manav şaşırtıyor. Barbunya bile buluyoruz. Tekneye dönüp midemizi biraz rahatlatsın diye bir yeşil çay yapıyoruz.
Yarın yolumuz kısa. Kuzeyli hava devam ediyor ama bu sefer erken kalkmamaya, bi parça sabah keyfi yapmaya karar veriyoruz.
Geolocation
41.00031, 9.618609
 
Add new comment