Culatra kanalından çıktıktan sonra ilk hedefimiz Tavira. Asıl derdimiz yolu bölmek. Hatta beğenmezsek Guiadana nehrine devam edecek kadar vakit bile bıraktık kendimize. Ama çok beğeniyoruz ve iki gece kalıyoruz.
Coğrafya Culatra'yı andırsa da kanallar çok daha dar ve sığ. Lagünden çok nehir demek daha doğru. Bazı yerlerde manevra yapacak genişlik bile yok. Esas demirleme bölgesini tonozlarla doldurmuşlar, aralarına demirlemek imkansız. (Bir yandan iyi, çünkü demir atmaya göre çok daha fazla tekne bağlanabiliyor.) Ama telefonla ulaştığımız işletmeci pazar günü boş tonoz bulmanın imkansız olacağını söylüyor. Biz de rehber sitelerden öğrendiğimiz biraz ilerdeki bir noktada şansımızı deniyoruz. Gelgitin en sığ olduğu saatlerdeyiz. Nerdeyse salmanın yere değeceği bir noktaya demir atıyoruz. Zinciri fazla döşeyemiyoruz. Rüzgar dönerse kıyıya çıkmak veya kanalın ortasına dönüp trafiğe engel olmak mümkün. Ama yer çamur, motorla da iyi bir yüklenip çapayı iyice gömüyoruz.
Çapanın tuttuğundan iyice emin olunca bot ile karaya çıkıyoruz. Bot ile çıkılan küçük iskelede de bir kaç restoran var ama biz kasabayı görmek istediğimizden yarım saatlik bir yürüyüşü göze alıyoruz. Erken davranmışız, sıcak, ama yol enteresan. İlk önce ne olduklarının tam anlamadığımız, doğal mı değil mi kestiremediğimiz gölcükler görüyoruz yol boyunca. Biraz ilerleyince buranın bir tuz üretim tesisi olduğunu anlıyoruz. Bildiğiniz tuz tarlası! Ayrıca delta, doğal bir kuş cenneti de oluşturmuş burada. Zaten teknedeyken de dikkatimizi çekmişti değişik kuş sesleri, burada da flamingolar, cinsini bilmediğimiz başka değişik kuşlar görüyoruz.
Yarım saatlik yürüyüş sonrası kasabaya ulaşıyoruz. Kasaba, alışveriş merkezi ve yeni yerleşim alanları ile doğuya doğru epey büyümüş olsa da bizim hedefimiz kanal boyunca uzanan eski şehir. Lagos'tan sonra gördüğümüz en korunmuş eski şehir olabilir Tavira. Sokaklar, evler, kiliseler, çan kuleleri...Seviyoruz kasabayı. Ufak bir marketten alışveriş işini halledip, karnımızı da doyurduktan sonra dönüyoruz tekneye. Bu arada yemek yediğimiz Hint lokantasında hesap öderken garson Türk olduğumuzu farkediyor. İstanbul'dan açılıyor konu. Ailemle Hindistan'a uçarken İstanbul'da iki saat bekledim ama daha uzun gelmek istiyorum diyor. Biz de gezmek için muazzam şehir kesin gelmelisin deyince, yoo gezmek için değil saç ektirmek için diye açıklıyor bize:)))) Dönüşte akıntı nedeniyle su çok daha berrak görünüyor, fırsatı kaçırmayıp çupluyoruz hemen. Bu programı sevdik, ertesi gün yine yapıyoruz aynısını, bu sefer daha geç bir saatte tabii ki!
İki gün boyunca hiç bir sorun yaşamıyoruz, ama akıntılı kanallarda demirleyenlerden dinlediğimiz garip durumu biz de yaşıyoruz. Normalde demirdeki teknenin üzerindeki ana kuvvet rüzgardır, akıntı ihmal edilebilir. Bu sayede zincir pruvadan ileri doğru uzanır. Ciddi bir akıntı rüzgara ters yönde esince durum karışıyor. Karinaya ve salmaya etki eden akıntı tekneyi kendi yönünde çeviriyor. Rüzgarı kıçtan almaya başlıyorsunuz. Yeterince bir rüzgar varsa tekneyi akıntıya ters yönde sürüklemeyi başarıyor. Bu durumda zinciriniz pruvadan geriye doğru duruyor. Havuzlukta oturururken rüzgarın arkadan gelmesi de garip hissettiriyor.
Geolocation
37.111773116026, -7.6313682191324
 
Add new comment