Bugün niyetimiz biraz yürümek. İkimizin de sevdiği bir aktivite yürümek. Özellikle teknede yani denizde yaşayınca karada her fırsatı değerlendiriyoruz bunun için. Uyanır uyanmaz sabah 7.30 civarında yola düştük. Bu saatte dünün kalabalığı ve gürültüsünden hiç eser yok. Dükkanlar kapalı, herkes uykuda hala. Bizim dışımızda göze çarpan tek hareket birkaç yan teknemizdeki küçük iki çocuklu bir anne ve çocukları.
Adanın merkezi Ioulis (Kea Chora) bulunduğumuz yere yaklaşık 6,5 km. mesafede. Aslında yürümek için makul bir uzaklık ama sıkıntı yolun neredeyse tamamının tırmanış olması. Erken yola çıkmak iyi oldu, yoksa güneş altında pek yapılcak iş değil o kadar yolu tırmanarak çıkmak.
Yürüyüş araba yolundan başladı. Yaklaşık 1,5 km mesafedeki Korissa limanına kadar bu yolu takip ettik. Sonra toprak bir kestirme yol ama bu da kısa bir süre sonra ana yola bağlandı. Bir 500 metre kadar daha bu şekilde devam ettikten sonra benzinliğin karşısında küçük bir yerleşime geldik. Googlemaps bu sapağı öneriyor. Bir kaç evi geçtikten sonra sapak yavaşça ana yola paralel ilerleyen ama tepeden geçen çok sevimli bir patikaya soktu bizi. Nerdeyse kasabaya kadar mis gibi çiçek kokularının arasından bu patikayı takip ettik. Biz bayıldık bu yola, muhtemelen araba yolu yapılmadan önce yerel halkın kullandığı yol burası.
Yaklaşık 2 saat süren bir yürüyüş sonrasında kasabaya ulaştık. Daha sezon tam açılmamış burada da. Bazı mekanlar hala kapalı, bazıları açılış hazırlığı içerisinde. Çok açız, gözümüze kestirdiğimiz ilk kafede balkonda kasaba manzarasına karşı kahvemizi içip birşeyler atıştırdık.
Ada ve kasaba düşündüğümüzden yeşil, baharın etkisi de yadsınamaz muhtemelen ama genele göre epey ağaçlı bir kasaba. Karnımızı doyurduktan sonra dar sokaklardan dolana dolana bu sefer kasabanın doğusuna uzanan yeni bir patikada bulduk kendimizi. Bu patika bizi M.Ö. 6. ya da 7. yüzyıla ait olduğu düşünülen Kea Aslanına götürecek. Bu aslan heykeli adanın en önemli simgesi, buraya gelip de görmemek olmaz. İyi ki de sapmışız bu yola, ilk patikadan çok daha yeşil, içinden küçük bir dere akan, kasabayı da müthiş bir açıdan görmenizi sağlayan bir yol burası. Keyifle yürümek düştü bize de. Dönüşte kasabanın içindeki arkeoloji müzesine uğradık. İki katlı küçük bir müze. Biraz şımarıklık olarak algılanabilir ama Hania’da gezdiğimiz arkeoloji müzesinden sonra bizim kriter ve beklentilerimiz epey bir yükseldi galiba. Zaten adada kazılarda çıkan önemli parçaların bir çoğu da Atina’daki müzelerde sergileniyor anladığımız kadarıyla.
Açıkçası Vourkari’ye bağlandığımızda gördüğümüz manzara bize klasik bir Yunan adası profilini çağrıştırmıştı. Ama tepedeki bu güzel kasaba, kasabaya giden patikalar, taraçalar, yemyeşil doğası iyi ki çıktık yukarıya dedirtti bize.
Yürümeyi seviyoruz ama öğlen sıcağında yokuş aşağı da olsa bir o kadar yolu geri dönmeyi gözümüz kestirmiyor. Dönüşü taksi ile yapıyoruz. Otobüs opsiyonu sezon açılmadığından henüz mümkün değil ama okuduğumuz kadarıyla Haziran-Eylül döneminde otobüsten yararlanma imkanı da bulunuyor.
Saat 13.00’de teknemize dönüyoruz. Sabah hiç boş yeri olmayan iskelede bir tek biz kalmışız. Sanki birisi abrakadabra demiş ve diğer tüm teknelerin tamamı yok olmuş. Biran acaba bir olay mı var diye endişeleniyoruz ama asayiş berkemal. Biz de hiç vakit kaybetmeden çözüp iplerimizi anakaraya doğru yola koyuluyoruz.
Geolocation
37.641526, 24.340234
 
Add new comment