Mazagon ve Huelva pek enteresan olmadığı için sadece bir gün kalıp sabah marinadan çıkarak yolumuza devam ediyoruz. Öğleden sonraya kadar kayda değer hiç bir rüzgar göstermediği için motora kuvvet. Cadiz yönünde gidiyoruz, ama bu şehirden önce Guadalquivir nehrine girip 1-2 gece alargada durmaya niyetliyiz. Bu da stratejik olarak önemli nehirlerden biri. Sevilya'ya kadar bayağı büyük yük gemileri dahi gidebiliyor. Sadece Sevilya'dan hemen önce bir lock var. Gelecek sene için bu nehirle de ilgili planlarımız var.

Monoton bir seyirden sonra nehrin girişine ulaşıyoruz. Mazagon'dan bir

davamı...


Artık Guadiana Nehrinden çıkıp doğuya yol yapma zamanı...

Sabah hem akıntıdan hem de öğlene kadar beklenen uygun rüzgardan faydalanmak için erkence kalkıp demir alıyoruz. Çapamız bize yine dipten bazı hediyeler getiriyor. Bu seferki balık sepetine benzer birşeyler. Tonoz etkisi göstermiyor, hareket edebiliyoruz. Ama saçakları pervaneye filan karışmadan hızla kesip kurtulmayı tercih ediyoruz.

Demiri temizler temizlemez ana yelkeni açıyoruz ve pupa seyriyle nehir girişindeki kanaldan, akıntı sağolsun, oldukça hızlı bir şekilde çıkıyoruz. Okyanusla buluşunca doğuya

davamı...


Portekiz tarafında Vila Real de Santo António, İspanya tarafında Ayamonte şehirleri. Birbirlerininden bu kadar farklı olabilirler!

İlk önce Portekiz tarafının önüne demir atıp karaya çıkıyoruz.

Santo Antonio, Aveiro'daki veba salgınından kurtulan balıkçılar için 1774'de kurulmuş. Ve 1755' de büyük deprem sonrası yeniden Lisbon'a benzer bir planda inşaa edilmiş. Bu nedenle şehir planı ve bina tipi olarak bir miktar Lisbon'a benzetiliyor ve müthiş düzenli gözüken bir şehir. Tüm caddeler gönyesinde, binalar muntazam vs... Günümüzde bir bölgesini trafiğe kapatıp keyifli

davamı...


Salı sabahı 11'e kadar oyalanıp kahvaltı sonrası yola çıkıyoruz. (İyi ki de... Dışarıda güneyli ölü dalgalar karşılıyor bizi. Yolda yemek keyifsiz olacaktı.)

Zamanlama yine bir gel-git ile ilgili, ama ne bu nehir çıkışındaki, ne de varacağımız Guadiana nehrindeki akıntı değil konu. Esas derdimiz o nehrin 4 mil içindeki köprünün yüksekliği! Değişik kaynaklarda 18-20 metre arasında veriliyor köprünün yüksekliği (ve herkes belirsizlikten şikayetçi.) Sağlama almak için, suyun en düşük olduğu zamanda geçmek öneriliyor. Zaten sonrasında nehirden yukarı devam edeceğimiz için akıntı

davamı...


Culatra kanalından çıktıktan sonra ilk hedefimiz Tavira. Asıl derdimiz yolu bölmek. Hatta beğenmezsek Guiadana nehrine devam edecek kadar vakit bile bıraktık kendimize. Ama çok beğeniyoruz ve iki gece kalıyoruz.

Coğrafya Culatra'yı andırsa da kanallar çok daha dar ve sığ. Lagünden çok nehir demek daha doğru. Bazı yerlerde manevra yapacak genişlik bile yok. Esas demirleme bölgesini tonozlarla doldurmuşlar, aralarına demirlemek imkansız. (Bir yandan iyi, çünkü demir atmaya göre çok daha fazla tekne bağlanabiliyor.) Ama telefonla ulaştığımız işletmeci pazar günü boş tonoz bulmanın

davamı...


Cumartesi sabahı demir alıp genel olarak Culatra olarak bilinen bölgeye giriyoruz. Uyarılar yerindeymiş, kanalda akıntı 3 knotlara kadar çıkıyor. Ama bu saatte lehimize.

Culatra bu kocaman lagünün önündeki adanın ismi. Çoğu tekne bu adanın içine demirlediği için yelkenciler arasında öyle anılıyor. Kara tarafında iki büyük yerleşim Faro ve Olhao.

Çok acayip bir alan. Hele bizim gibi gel-gite yabancı Akdenizliler için. Evet, üç senedir limanlarda her gün iki metreye kadar inen çıkan iskelelere alıştık, ama orada gördüğümüz hep dikey bir hareketti. Burada çok büyük bir alan

davamı...


28 Temmuz Cuma sabahı marinada sallana sallana hazırlanıyoruz. Kahve, kahvaltı, tekneyi yıkama, alarga için birkaç yemek pişirme, suları doldurma vs....

Sallanıyoruz, çünkü Culatra bölgesine 17:30'dan önce varmak istemiyoruz. Burası; Faro ve Olhao şehirlerini de barındıran kocaman bir delta. Gelgit zamanlamasını iyi ayarlamazsanız giriş kanalında ciddi akıntılar olduğu söyleniyor. Bu yüzden kanala akşam girmek istiyoruz.

Tam öğle vakti marinadan çıkıyoruz. Hafif bir rüzgar beklentisi var. Yavaş yavaş gitmeyi umuyoruz. Ama tahminlerin üstünde bir rüzgar bizi karşılıyor.

davamı...


25 Temmuz salı sabahı bir haftadır alargada yattığımız Praia De Boilao'dan demir alıyoruz. Niyetimiz Portimao kasabasının önündeki kanalda demir atıp, 1-2 gece kalmak. Duruma göre ya burada, ya da Albufiera'da marinaya girip eksiklerimizi tamamlayacağız. Lagos'dan çıkalı 11 gün oldu. Sonrasında Faro bölgesinde yine uzun bir alarga dönemi bekliyoruz.

Portimao nehir içine kurulmuş kocaman bir liman şehri görüntüsünde. Mendireğin hemen içindeki demir alanı biraz solugan alıyor. Daha içerdeki demir alanı ise hem çok sıkışık, hem de sanayi manzaralı. Kaç gündür bulunduğumuz keyifli

davamı...


Salı sabah kahve keyfini yine ilk durakta yaparız deyip hemen demir alıyoruz. İlk etap zaten çok kısa. Karaya yakın bir seyirle Alvor kanalına ulaşıyoruz.

Burası da bir nehir yatağı. Sadece girişi ıslah edilmiş gibi duruyor, iki tarafında da birer mendirek denize doğru uzanıyor. Girişi rahat, hemen içeride genişçe bir alanda demirleme imkanı var. Daha da içerilere gitmek mümkün, ama bizim salma ile gel-git zamanı filan kollamak gerekiyor. Demir alanında bir süre durup kahve ve kahvaltı rutinlerimizi hallediyoruz.

Ardından az ilerdeki Praia de Boião koyuna geçiyoruz.

davamı...


Başlığa "Lagos Önü" yazacaktık da, bu daha havalı...

Pazartesi sabahı keyifli kalkıyoruz. Gece yarısı oynanan maçta kadın milli takımımız Çin'i yenerek Voleybol Uluslar liginde dünya şampiyonu oldu. Prestij olarak olimpiyatlar ve dünya şampiyonasının ardından geliyor, ama format olarak çok daha kapsamlı bir turnuva bu.

Kahve bile hazırlamadan demir alıp yola düşüyoruz. Keyfi vardığımız yerde yapacağız. Rota tekrar batıya dönüyor. AIS hareketlerini gören dostlarımız "ring seferlere mi başladınız" diye mesajlar atıyorlar. Demiri alır almaz ana yelkeni açıp motoru kapatıyoruz

davamı...